Zaman zaman kimileri için son derece şaşırtıcı olan haberlerle gündeme geliyor Suudi Arabistan. En son Rumi Al-Qahtani isimli genç bir Suudi kadının, Miss Asia 2024 güzellik yarışmasına – hem de bikiniyle – katılması da hayli ilgi çekti, biliyorsunuz. Suudi Arabistan gibi İslam’ın en katı yorumunun hakim olduğu bir ülke sözkonusu olunca bu tür şaşırmalar, ilginç bulmalar doğal tabii.
Krallığı fiilen yöneten Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın (MbS) dizginleri ele geçirdiği andan itibaren ülkeyi “modernleştirme” adımları attığı sır değil. Güzellik yarışmasına katılmak modernite için şart olmamakla beraber bir zamanlar otomobil kullanma hakkı bile olmayan Suudi kadınlarının artık güzellik yarışmalarına katılabilecek oluşu önemli bir adım kuşkusuz.
Soru şu; Suudi Arabistan neden bunu yapıyor? Amaç gerçekten modernite ile buluşmak mı? Bazı batılı medya organlarının ileri sürdüğü gibi ülke laikliğe doğru mu gidiyor? Haklı sorular elbette, çünkü bu başdöndürücü adımların arkasında neyin yattığını merak ediyor insan.
Suudi Arabistan, başlıca ekonomik gelir kaynağı olan petrole bağımlılığını azaltmak amacıyla dünyaya açılmaya çabalıyor. Bunun için de atması gereken adım dünya ile sosyo-kültürel işbirliğini gerçekleştirmek, yeni ortaklık yolları bulmak. Bir anlamda dünyanın büyük bir bölümünü kendisini kabule dayalı bir sistem oluşturmaya çabalıyor. Bunların en şaşırtıcısı da sanıldığı gibi güzellik yarışmasına bir Suudi kadının katılması değil, ülkede kiliselerin inşa edilme kararının alınması
Birkaç yıl önce Mısır gazetesi Bağımsız’da yayınlanan bir habere göre Suudi Arabistan Krallığı, ülkedeki Hıristiyan vatandaşları için kilise inşa etmek üzere Vatikan ile bir anlaşmaya varmıştı. Habere göre anlaşma, Dünya Müslüman Birliği Genel Sekreteri Şeyh Muhammed bin Abdülkerim El-İsa ile Vatikan’daki Papalık Dinlerarası Diyalog Konseyi Başkanı, aynı zamanda Katolik Kilisesi’nin Fransız kardinali Jean-Louis Tauran tarafından imzalanmıştı.
Bu tabii ki çok radikal bir gelişme. MbS’nin ülkesinin imajını değiştirme niyetiyle uyumlu. Veliaht Prens, Krallığı “ılımlı bir İslam ülkesine” dönüştüreceğini açıklamıştı yakınlarda. Öte yandan özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından “terörizmle ilişkilendirilen” bir ülke olmaktan kurtulmak istediği de biliniyor MbS’nin. Bu çabalarının destek bulması için karşılıklı işbirliği yapmak amacıyla dini liderlere yaklaşması anlaşılabilir haliyle.
İngiliz Daily Mail gazetesi de 2018 Mart’ında MbS’nin New York’ta Katolik liderlerle yaptığı görüşmeyi haber yapmıştı. Vatikan ile Suudiler arasında kilise inşası için gizli görüşmeler yapıldığına dair haberler aynı tarihte yine bir İngiliz gazetesi olan The Guardian tarafından haberleştirilmişti. Yani Mısır medyasının haberi batılı merkezlerce de onaylanmıştı.
Suudi Arabistan’ı bu adımı atmaya iten nedenlerden biri de herhalde Katar’da 2018 Mart ayında bir kilise açılmasıyla ilgili olmalı. Çünkü Katar’ın da kiliselere izin vermesiyle bölgede kilise bulunmayan tek ülke olarak kalacaktı Suudi Arabistan. Dünyaya açılmayı amaçlarken bu tür bir “yalnızlık” krallığın istediği bir durum olamazdı herhalde. Değişmeye o kadar kararlı ki Suudi Arabistan, krallıkta Müslüman olmayan her türlü dini, fikri faaaliyeti yasaklayan Vahabiliğe rağmen kiliseye izin veriyor.
Batıda kimi merkezlerce ileri sürülen “Suudi Arabistan laik mi olacak?” sorusuna verilen kesin bir yanıt elbette yok ama kilise yapımına izin verilmesi önemli bir adım olsa da bu laikliğin istendiği anlamına gelecek bir gelişme değil. Unutmayalım Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de ülkede bir Hindu yapınağının yapımına izin vermişti. O nasıl laik olmadıysa Suudi Arabistan da laik olacak değil bu adımı atmakla.
Ancak, Suudi Arabistan adım adım Vahabi gelenekten sıyrılmaya çalışan, çok güçlü bir LGBTI hareketini barındıran, ateist akımların etkili olduğu bir ülke. Bazı gelişmeleri son derece hızlı yaşama geçirdiği doğru. İki yıl önce başkent Riyad’da dünyanın hemen her ülkesinden gelen felsefecilerin katılımıyla bir felsefe konferansı düzenlenmişti. Felsefeyi reddeden Vahabi bir ülkede güzellik yarışmasına bir kadının katılımından daha radikal bir gelişmeydi bu.
Çok değil, en fazla beş yıl içinde bambaşka bir Suudi Arabistan göreceğiz. Bölgedeki ülkeleri bazı haklarda geride bırakan bir Suudi Arabistan yani.
Tabii Veliaht Prens’i ortadan kaldırmazlarsa..